8 Eylül 2014 Pazartesi

Hepi topu bir torba erik idi...


Yeni pazarımda en beğendiğim hatta beni pazarın müdavimi haline getiren şey köylülerin açtıkları tezgahlar. Ben seyretmeye doyamıyorum da almadan da geçemiyorum yanlarından.. 
Bu eriğin yerli tohum olmaya eli mahkum çünkü satan amca, çocukluğundan kalma erik ağacı olduğunu anlattı. Ben erikleri seçerken de 'ben pazarcı değilim, sene de üç hasatım olur bahçemde, çoluk çocuğa gönderirim, kalanını da getirir satarım' diye anlatıyordu. Ayrıca mutfağıma getirdiği sürpriz böcek, kurt misafirlerim ve eriklerin bazılarının delik olması ilaçsız olduğunun da ispatı değil mi? İşte benim bir meyveden beklediğim tam da bu zaten...



Eriklerimi büyük bir mutlulukla seyrettikten sonra bir kısmını reçel haline gelmek üzere doğrayıp şekere yatırdım.


Bu safhası bilindik zaten. Meyve doğranır, susuz bir meyveyse yaklaşık bir çay bardağı su ile tencereye konur, üzerini örtecek kadar şeker ilavesiyle kaynatılır. Kaynadıktan sonra içine bir çimdik limon tuzu ve çay kaşığının ucuyla tereyağı konulur. Sosundan tırnağınıza damlattığınızda dağılmayacak kıvama geldiyse olmuş demektir (annemin püf noktası). Hemen kavanoza dökülür, soğuyunca kapağı kapatılıp kaldırılır.


Burada reçelin yenmeye hazır hale gelmiş halini görüyorsunuz.


Bunlar da reçel yapmak için kestiğim meyvelerden arta kalanlar. Tabii ki atmadım ve onlar da sirke olmak üzere şişeye doluştu. Her meyvenin sirkesi olduğuna eminim artık. Yaklaşık üç yıldır sirkemi evimde hazırlıyorum çok şükür. Yaklaşık bütün mevsim meyveleriyle ve kabuklarıyla denedim hatta kiviyle bile. Tadını beğenmediklerimi temizlikte kullandım, beğendiklerimi sabahları ballı şerbetime ekledim, hem çocuklarıma içirdim hem kendim içtim. Kısacası sirke vazgeçilmezim :-)


Bu yeni sirke, yaklaşık iki ay dinlenmek üzere sirke dolabıma konuldu. Sirke yapmak o kadar basit ki aslında, meyveleri doğrayıp cam kavanoza koyun (aile üyelerime hazırladığım meyve tabağından kalan kabukları da temizlikte kullanmak üzere sirkeleştiriyorum). Üzerine bir yk. gerçek bal ekleyip su ile ağzına kadar tamamlayın kavanozu. Sonra içindeki çok kıymetli mikro organizmalar beslenip büyüsün, çoğalsın diye hava alacak şekilde (ben kağıt havlu kapatıyorum kapaktan önce) kapağını kapatın. Karanlık bir yerde dinlendirin. Hepsi bu...


Bunlar da tezgahta tane olarak kaldığı için çıkma meyve olarak kenara itilen üzümler. Ben satın almak isteyince satıcı tamamına öyle komik bir fiyat biçti ki çok karlı çıktım bu alışverişten. Asıl güzel sirke en olgun meyvelerden olduğu için uzun bir zamandır pazarlarda çıkma meyve tezgahlarında dolaşıyor gözüm, tavsiye ederim. 


Kullanım zamanı gelmiş sirkemin görüntüsü.
Güncelleme: Yaklaşık üç ay önce mayalanmaya bıraktığım sirkem şu anda üç-dört kat sirke anasıyla bezenmiş durumda. Bu (aşağıdaki) kavanozumu İstanbul'dayken hazırlamıştım. Son görüntüsünü paylaşmak istedim.





Kalan erikleri de üzüm, tarçın kabuğu ve karanfillerle buluşturup kış sabahları için şurup hazırladım. Bu da yıllardır uyguladığım, vazgeçemedim tariflerimden. Mevsim meyvelerini tarçın kabuğu ve karanfille kaynatıyorum. Meyveler çatlayınca kapağını kapatıp ılıyana kadar demlendiriyorum. Sonra süzüp şekerle şurup haline gelene kadar kaynatıyorum. Böylece konsantre bir içecek oluyor, kavanozlara doldurup kapağını sıkıca kapatıyorum. Ters çevirip vakumlanmak üzere dinlendiriyorum. Yaz kış elimin altında sürekli şerbetim hazır oluyor böylece. Konsantre olduğu için hem damak tadına göre sulandırabiliyorum hem de saklamak çok fazla yer kaplamıyor.

Kış için o kadar çok hazırlık yaptım ki tek tek fotoğraf çekemedim. Bir sonraki yazı da en azından neler yaptığımı anlatabilirim umarım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder